Antik Nora Viranşehir
Aşıklıhöyük
Darphane
Eğri Minare
Paşahamamı
Ulu Camii
Yeşilova (Acemhöyük)
Zinciriye Medresesi
ANTİK NORA VİRANŞEHİR (Helvadere Kasabası)
Aksaray'ın30km. güneyindeHasandağı'nın ete¬ğinde kurulan Nora Kasabası, Helenistik devirden itibareniskan görmüş, stratejik mevkide önemli bir askeri merkezdir. Roma, Bizansdevirlerinde de öne¬mini koruyan kasabada bugün bir çok kilise bulun¬maktadır. Ayakta kalanyapılar Bizans devrine aittir. Bu kiliseler kısmen tahrip olmuşsa da çeşitlifreskler halen göze çarpmaktadır. Viran şehir kalıntıları Aksaray’ın güneyinde bulunan Hasandağının eteklerinde birplatonun üzerindedir. Yerleşme vadi tabanında büyük ölçüde dolgu toprağı altındakalmış, yamaçlarda ise daha iyi korunmuştur. Evlerin bir kısmı işlenmemiş kayaparçalarıyla kabaca inşa edilmiştir ve düz çatı ile örtülü tek bir mekandanoluşmaktadır. Bir kısım ev ise moloz taş ile inşa edilmiş olup, tonoz örtülüdür.Her iki tip evde Aksaray’ın kırsal alanında bu güne dek aynı şekildeuygulanmıştır. Viranşehir planlı yol ağı olmayan savunma amacıyla kurulmuş biryerleşmedir. Temsili yapı olarak yalnız kiliseler vardır. Sütunlu caddeler ve suiletim sistemi ise bulunmamaktadır. Kuzeybatı’daki akrapol ile küçük bir kalenindışında herhangi bir tahkimat mevcut değildir. Viranşehir bir Roma döneminekropolü içinde gelişmiştir ve bu mezar tümülüslerinin inşaatı, önceleri yenikurulan kentin sınır bölgelerinde de sürmüştür. Kiliselerin çoğu haç planlıdır.Bazilika bulunmamaktadır. Tümü erken Bizans dönemindendir. Tarihlenebilen en geçyapı yaklaşık olarak M.S 7.yy aittir. Buna karşılık çevredeki bazı manastırlarorta Bizans döneminden kalmadır.
AŞIKLI HÖYÜK
Aşıklı Höyük Aksaray il merkezinden 25 km. gü¬neydoğuda, Kızılkaya Köyü sınırları içinde, Melendiz Nehri’nin kıyısında, nehrin oyduğu mağaralar¬daki kaya kiliseleriyle ünlü "Ihlara Vadisi"nin 4,5 km. kuzeydoğusundadır. Arazi Miosen Dönem'de volkanik patlamalarla şekillenmiş tüflü, andezitli, riyolitli, bazaltı kayaç¬Iardan oluşan yüksek bir platform şeklindedir. Do¬ğal etkilerle andezit başlıklı tüflü kayaçların aşın¬ması bölgenin özelliği olan “Peri Bacaları”nı oluş¬turmuştur. Ayrıca tektonizmanın sonucu çevrede çok sayı¬da "doğal cam - volkanik cam" adı verilen obsidi¬yen yatakları meydana gelmiştir. Aşıklı'da yaşayan insanlar alet ve silahlarını yapmak için bu obsidi¬yen kaynaklarından yararlanmış, bu hammaddeyi obsidiyen kaynakları olmayanlara satarak değiş-to¬kuşa dayalı bir ticaretin başlamasına neden olmuş¬lardır. Bunun kanıtı, volkanik Göllüdağ yakınında¬ki kaynaklardan gönderilen ve Kıbrıs'ta Filistin'de, Suriye'de ve Irak'da aynı çağa ait yerleşmelerde bu obsidiyen aletlerin kullanılması olmuştur. Bugün iç Anadolu'nun bu bölgesi "Volkanik Kapadokya" ola¬rak da anılmaktadır.
1989 yılında DSi'nin, Melendiz Suyu'nun Uluır¬mak kolu üzerinden inşa edilmiş olan Mamasun Baraj Gölü'nün su seviyesinin, tarımsal sulama amacıyla 1109 m'ye yükseltilmesi kararı üzerine, batı ve kuzey yamaçları baraj gölünün suları altın¬da kalacak olan Aşıklı Höyük'te kurtarma ve koru¬ma kazıları, aynı yıl istanbul Üniversitesi Prehistor¬ya Anabilim Dalı tarafından Kültür Bakanlığı adına başlatılmıştır. Aşıklı'da yapılan kazılara Aksaray iI'i yöneticileri ve halk büyük ilgi göstermiş ve her ko¬nuda yardımlarını esirgememişlerdir. Bu yüzden Aşıklı kazı ekibi tüm Aksaray ili yöneticileri ve hal¬kına daima yürekten teşekkürlerini sunmayı görev bilmiştir. 1990
Aşıklı Höyük'te yaşayan insan toplulukları, ilk kez buğday, arpa, mercimek, bezelye gibi bitkileri yetiştirmeye başlayan ilk çiftçiler olmuşlar, hayvan¬sal proteinlerini de yoğun bir şekilde yabani koyun, keçi, deve, sığır, domuz, geyik, tavşan ve çeşitli kuşlarla, Melendiz'den balık avlayarak karşılamış¬lar, kendilerine özgü av teknikleri geliştirmişlerdir. Av hayvanları arasında yabani atın da saptanması, Anadolu'da atın yerel olarak Holosen dönemde varlığını göstermesi, son derece önemli bir keşif ol¬muştur. Yenebilen bitki ve meyve toplayıcılığı da yoğun bir şekilde süregelmiştir. Kerpiç evlerin ta¬banları altına gömülü ölülerin iskeletlerinden alı¬nan örneklerin DNA analizleri, hayvan ve bitki ka¬lıntılarının etütleri, Aşıklı'nın önemli bir biyolojik araştırma alanı olmasına yol açmaktadır.
Aşıklı insanları, bakırı hem sıcakken, hem de so¬ğukken işlemeyi keşfetmişlerdir. Bu da metal en¬düstrisinin başlangıcı anlamına gelmektedir. Önce¬den tasarlandığı anlaşılan yerleşme planıyla, ku¬zeydoğudan güneydoğuya doğru uzanan çevre du¬varıyla, kerpiç yapılarıyla, bir genç kadının kafata¬sında saptanan beyin ameliyatıyla; gene bir başka kadının çenesinde rastlanan otopsi izleriyle, gerek mimarlık gerekse tıp tarihi açısından Aşıklı önemli bir niteliğe sahiptir.
Radyo-aktif karbon ölçümlerine göre günümüz¬den 10000 yıl öncesine M.Ö. 8000 yılına tarihle¬nen Aşıklı Höyük, yalnız Anadolu için değil bütün eski Ön Asya kültürleri için özgün ve örnek bir yer¬dir. Aşıklı'da sergilenen, 10000 yıl öncesine ait bu kültürün, ne Anadolu'da ne de Yakın Doğu'da he¬nüz bir benzeri bulunamamıştır.
DARPHANE
Şeyh Hamid Mahallesi, Güzel Baba Sokakta, Somuncuoğulları ve Abdurrahman GÜZEL evinin yakınında, Baba Yusuf Hakiki Türbesi bitişiğindedir.
Kaynaklarda Melik Mahmud Gazi Hangahı ve Darphane , halk arasında ise Darphane ismiyle tanınır.
Yapının kitabesi yoktur. Tarihi kaynaklarla, çinilerine dayanarak tarihleme yapan sanat tarihçilere göre XIII. Yüzyılda yapılmıştır. Bazı eserlerde ise, yine çini süslemelerine bakılarak XV. Yüzyıla tarihlenmektedir.
Esere adını veren Melik Mahmud Gazi, tarihi kaynaklara göre, Danişmendli hükümdarlarından Nizameddin Yağıbasan’ın oğludur. Asıl adı Muzafferiddin Melik Mahmud Gazi’ dir.
Yapı kesme taş kaplı, moloz taş ve tuğla karışımı bir malzemeyle bina edilmiştir. Bugünkü haliyle, ortadaki üzeri kubbe örtülü ana mekanın etrafına yerleştirilmiş, giriş eyvanı da dahil üç eyvan ile, güneydoğu köşesine yerleştirilen bir oda ve batı yönündeki iki odadan meydana gelen bir kuruluşa sahiptir. Kuzey cephesinde yer alan girişin üzeri iki, diğer bölümleri tek katlıdır. Çini süslemeleri zamanla yapının tahribi ile yok olmuştur.
Söz konusu yapının planı daha çok “Zaviyeli Camiler’e” benzer. Ayrıca Konya- Sahip Ata Hangahı, Afyon-Boyalıköy Kureyş Baba Hangahı ve Çorum- Mecitözü Elvan Çelebi Tekkesi ile benzerlik taşır. Fakat bunlarda ikinci kat ve giriş eyvanlarında çini süslemeler yoktur.
Darphane (Melik Mahmud Gazi Hangahı) planı, Ege Üniversitesi Sanat Tarihi bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bekir Deniz başkanlığında 1994 yılında başlayan çalışmalarla ortaya çıkarılmaktadır.
EĞRİ MİNARE (KIZIL MİNARE)
Selçuklu devri eserlerindendir. 1221-1236 yıllarında yapılmıştır. Eser kırmız tuğladan yapıldığı için, kızıl minare diye anılmaktadır. 27 derece eğri olduğu için Eğri Minare denilmektedir.Dört köşe bir kaidenin üzerine silindirik bir gövde oturtulmuştur. Gövde ince bir silme ile iki kıs- ma bölünmüştür. Gövdenin alt kısmı zikzak, üstkısmı mavi, yeşil çini mozaiklerle kaplanmıştır.Bir şerefesi ve 92 basamağı vardır. YanındakiCamii sonradan yapılmıştır.
PAŞAHAMAMI
Zinciriye Medresesi yanındadır. Osmanlı eseridir. II. Abdülhamit Seraskeri Hacı Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kadın ve erkek kısımları vardır. Dört kubbelidir. Hamam taştan yapılmıştır. Tipik bir Osmanlı eseridir.
ULU CAMİİ (KARAMANOĞLU CAMİİ)
Ulu Camii, bu tarihi eserin kitabesine göre 1408-1409 yılları arasında Alaadin Bey’ in oğlu, Sultan Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır. Mimari Mehmet Firuz Beydir.
Anadolu Selçuklu Beyliklerin tipik süslemeleri ile bezenmiş batı portali ile iç mekana ve doğu kale duvarlarına girilen, diğer yanda sağlam payandalarla desteklenen camii yatık dikdörtgen bir plana sahiptir.
Kıblede dikey 5 nefi bulunmaktadır. Mihrap yelpeze pandatifli ve aynı eksende ikinci bölüm kubbesinden başka neflerin beşer bölümünde çapraz tonozlarla örtülmektedir. Camiinin ana girişi batıdaki bir kapıdan yapılmaktadır.Camii,Mehmet Bey’in oğlu, İbrahim Bey zamanında 1482-1483 de büyük tamiratlar görmüştür.
Camii ile yapılan minaresi bilinmemektedir. Bugünkü minaresi 1925’de yapılmıştır. Camiinin içinde Selçuklu devri ahşap işçiliğinin şaheser örneği bir minberi vardır.
Abanozdan yapılmıştır. Kakmacılığın ve ince ağaç işçiliğinin, süslemenin her çeşidini sağlamıştır. Minber II. Kılınçarslan’ın harap olan camisinden getirilmiştir
YEŞİLOVA (ACEMHÖYÜK)
Aksaray İli’nin13km.Kuzeybatısındadır. Yeşilova Kasabası sınırları içerisinde yer alan Acemhöyük 700x600m.ölçülerinde oval biçimli höyüğü ve bunu çevreleyen Aşağı şehri ile Anadolu’nunen büyük Höyüklerinden biridir.
Yapılan Arkeolojik Kazılardan elde edilen veriler höyüğün M.Ö 3000 yıllarındanitibaren iskan edildiğini, en parlak döneminin ise Assur Ticaret KolonileriÇağında yani M.Ö 1800 yıllarında yaşadığını göstermektedir. Assur Ticaretkolonileri Çağında Höyük dışında Aşağı Şehirde yoğun bir yerleşime sahneolmuştur. Bu dönemde Anadolu’nun önemli krallıklarından birinin merkezidir. Budönem sonunda hem höyük hem Aşağı Şehir terkedilmiştir.
Ancak höyüğün bir bölümüne Erken Hellenistik ve Roma dönemlerinde tekraryerleşildiği, M.S 3.yüzyılın başında ise tamamen terk edildiğianlaşılmıştır.
1517 yılında İran Azerbaycan’ındaki HoyKentinden gelen 3 oba höyük eteklerine yerleşerek bugünkü Yeşilova’yıoluşturmuştur .
Bugünekadar yapılan kazılarda Acemhöyük’ün M.Ö III. bin yani Eski Tunç Çağı yerleşimlerinde konutların dikdörtgen ya da yamukplanlı kerpiç yapılardan oluştuğunu göstermiştir. Bu dönemde ölüler bir yandanyerleşim yeri dışındaki mezarlıklara toprak ve küp mezarlara gömülmüştür.Ölülerin yanına yüzük, bilezik, küpe, kolye gibi süs eşyaları ve bazı kaplarhediye olarak bırakılmıştı. Bunların yanında taş, kemik ve çeşitli metallerdenyapılmış takılar, silahlar ve günlük işlerde kullanılan eşyalar elegeçirilmiştir. Kentin en parlak döneminin yaşandığı Assur Ticaret Kolonileri Çağına (M.Ö 1800)ait III. Katta açığa çıkarılmış olan iki saray yapısı yalnız Acemhöyük içindeğil Anadolu mimarlık tarihi açısından da önemlidir. Höyüğün güneyinde yer alan“Sarıkaya Sarayı”, Kuzeybatısındaki “Hatipler Sarayı” olarakisimlendirilmiştir.
İkişerkatlı olan saraylardan bugüne kadar korunmuş alt katlarında Sarıkaya Sarayında50, Hatipler Sarayında 76 oda bulunmaktadır.
Saray odalarının işlevleri içlerinde bulunan eşyalara göre belirlenebilmektedir.Buna göre Hatipler Sarayının daha çok depo amaçlı kullanıldığı hemen herodasında bulunmuş küp ve kapaklı vazolardan anlaşılmaktadır. Sarıkaya Sarayıdaha çok oturma ve idari işlevli olup sadece iki odada küpler, altı odadakapaklı vazolar ele geçmiştir. Acemhöyük tarihine ve saraylarlailişkide olan ülke ya da kişileri öğrenmemizi sağlayan 1500 kadar bulla (mühürbaskılı kil topak) Sarıkaya Sarayının üç odasında depolanmış durumda ve Hatiplersarayının bazı odalarında bulunmuştur. Bunlar arasında Mezopotamya’dayaşayan çağdaş krallar, aileleri ve onların hizmetlilerine ait olanlarmevcuttur. Sarıkaya sarayının diğer buluntuları arasında obsidiyen ( volkancamı) ve kaya kristalinden kaplar, oyun tahtaları, fildişinden mobilyaparçaları, altın aplikler, dönemin değişim aracı olan bakır külçeler ve tunçtansilahlar sayılabilir.
Acemhöyük’de höyük ve Aşağı Şehir’de Koloni Çağına ait katlarda yerleşim yeriiçine gömülmüş çocuk ve az sayıda yetişkinlere ait mezarlara rastlanmıştır.Ayrıca 1992 yılında Yeşilova Kasabası’nın girişinde, höyükten yaklaşık 800m.uzaklıkta Sayın Enver ARIBAŞ’ın evinin bahçesinde Acem Höyüğe ait mezarlık alanıbulunmuş ve 1993 yılında Arıbaş Mezarlığında kazılara başlanmış ve vazo, testive çömleklerden oluşan mezarlar ele geçmiştir. Mezarların büyük kısmına çeşitliölü hediyeleri bırakılmıştır. Mezarlıkta farklı mezar tipi ve gömme adetleriuygulanmasına karşılık ölü hediyeleri arasında bir ayrılık yoktur.
Acem Höyükte Arkeolojik kazıya, 1962 yılındaAnkara Üniversitesi Dil veTarih-Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Nimet ÖZGÜÇ tarafından başlanmış,1989 yılından itibaren kazıya, yine Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – CoğrafyaFakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aliye ÖZTAN tarafından devamedilmektedir.
Müzemize süregelen kazı çalışmaları sonucunda, şu ana kadar 843 tane Müzelikdeğerde eser kazandırılmıştır. Buradan çıkan eserlerin bir kısmı NiğdeMüzesindedir. Ayrıca buradan yurt dışına kaçırılmış bir grup eserdebulunmaktadır.
ZİNCİRİYE MEDRESESİ VE MÜZE
Karamanoğullarından Yahşi Bey tarafından yaptırılmıştır(1336). Dört eyvanlı ve avlulu Medrese tipindedir. Portali Selçuklu geleneğini devam ettiren plastik Selçuklu motifleriyle işlenmiştir. Eyvanlar bitkisel ve geometrik biçimlerle tezyin edilmiştir. Medresenin diğer bir özelliği de dış duvarlarının üzerinde dendanelerin bulunmasıyla bir kale görünümü arzetmektedir. Bakımsızlıktan harap olan medrese, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünce restore edilerek bugünkü haline getirilmiştir
Halen aynı binada müzecilik hizmetleri yürütülmektedir. Müzede henüz teşhir ve tanzim çalışmalarına başlanılmadığından ziyarete kapalıdır.
Müze bünyesinde, neolitik çağdan (MÖ. 7000) zamanımıza kadar gelmiş geçmiş medeniyetlere ait çeşitli kültür varlıkları bulunmaktadır. Eserlerin sayısal olarak büyük bölümünü Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemi sikkeleri oluşturmaktadır.
Arkeolojik ve etnografik eserler genellikle Aksaray çevresinden derlenmiştir. Arkeolojik eserler arasında hayvan heykelleri, kabartmalı ve kitabeli mezar taşları, kitabeler, sanduka tipi lahitler, pişmiş toprak kaplar, çeşitli madenlerden yapılmış süs eşyaları, el aletleri, silahlar ve cam eşyalar yer almaktadır.
Etnografik eserler arasında giyim, kuşam eşyası, takılar, para ve tütün keseleri, çeşitli ev aletleri, silahlar ve halılar bulunmaktadır.
Arkeolojik eserlerden bir bölümü Acemhüyük ve Aşıklıhüyük kazılarından gelmiş olup Aksaray ve çevresinin Anadolu Arkeolojisindeki yerinin belirlenmesi açısından çok önemlidir